Kategoriler

1 Ekim 2014 Çarşamba

White Bird in a Blizzard ( Karda Beyaz Bir Kuş )


Yönetmen: Gregg Araki
Tür: Drama - Gerilim
Oyuncular: Shailene Woodley, Eva Green, Christopher Meloni

Oyuncularını yazarken bile ağzımı sulandırmayı başardı bu film ve gerçekten Shailene Woodley son zamanlarda vizyona giren en güzel filmlerde oynamayı mı başarıyor yoksa onun oyunculuğu mu filmleri güzelleştiriyor daha karar veremedim ama hayranı olma yolunda emin adımlarla ilerliyorum oyunculuğu gerçekçi ve sizi filmin içine çekiyor.
Ayrıca kocaman bir Eva Green hayranıyım ve filmin fragmanını ve oyuncu kadrosunu Youtube'da görür görmez "Çabuk hemen bunu çabuk hemen koş çabuk izle!" dedim. 

Yanılmamışım, bazı yönlerden eksik olsa da filmi çok beğendim. Özellikle ters köşenin ne demek olduğunu görmek isteyen varsa hemen izlemeye başlasın.


Konusu: Eva Green (Eve) filmde eskiden çok güzel ve havalı olan, genç yaşında evlenmiş, kocasından, evinden ve hayatından hiç memnun olmayan, depresyonun kıyısında dolaşan bir kadını,
Shailene (Kat) de onun 17 yaşındaki adındaki kızını oynuyor.
Eve kendi harcadığı gençliğini kızında gördükçe onu kıskanıyor ve ara sıra Kat'e karşı düşmanlaşabiliyor.
Film, Kat'in ailesiyle ilişkisinde " her şey, her zamanki gibi "yken, annesinin birden ortadan kaybolmasıyla başlıyor.

PUF!


Tam 17 yaşında olan Kat için ergenlik alarmları çalıyor tabi. Annesiyle çok da sağlıklı bir ilişkisi yok zaten ama buna rağmen annesinin hiç bir iz bırakmadan kayboluşu Kat'i etkiliyor ve kabuslar görmeye başlıyor.


Ama bu bir kabus filmi değil merak etmeyin

Kat'in büyüyüşünün, kendisini keşfedişinin, annesinin yokluğunda yaşadıklarının hikayesi... Ama bu kadar basit değil.


Bu bir hayatın şekilleniş hikayesi,

Film bittiğinde hangi doğrularla yaşıyor olduğunuzu sorgulayabilirsiniz...


"Annem ortadan kaybolduğunda 17 yaşındaydım."





Filmdeki müziklere de bayılacağınızdan eminim.

Spoiler: Filmde bana kalırsa eksik kalan birkaç şey var. İzlerken keşke Kat'in annesiyle olan ilişkisinde inişler olduğu kadar çıkışlar da olsaydı dedim. Hep kötü hep dibe doğru birbirlerini tüketen bir ilişki olması beni şaşırttı. Evet bir çok kötü anne profili gördük ama onların bile farklı bir yanları vardı. Filmde annenin yaptıklarından dolayı pişman olduğunu ya da acı çektiğini görmüyoruz. Yaptığı her şeyi hayatından mutsuz olduğu için yapıyor ve aynı şekilde Kat de öyle. Hiç pişmanlık duymuyor. Kat'i kucaklayıp öpmesini beklemezdim tabi ama bu acı da ayrı bir şekilde gösterilebilirdi. Annenin iç çatışması benim daha ilgimi çekerdi.
Yani diyorum ki bir yandan filmi tekrar çekin, anneye de ağırlık verin. Bir diğer kötü yanı da filmin sonunda babanın yakalanışını, Kat'in buna verdiği tepkiyi saniye saniye göremememiz. Son sahnelerde evet şoka girdim ama tatmin olamadım.

Filmde gerçek oyunculuklar arayanlar için rahatlıkla söyleyebilirim ki tadı damağınızda kalıcak.




En yakınınızı, onun en darbe vurucu kararlarını bilecek kadar tanıyor musunuz?




Peki onu hiç tam olarak tanıyabilecek misiniz?
Hala fırsatınız varken?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarla yaşıyoruz